Skip to main content
Dünyada patlak veren ekonomik krizin, Ortadoğu’da devam eden savaş koşullarının gölgesinde, Türkiye, çözmemekte direndiği Kürt sorununda şiddetin yoğun olarak yeniden gündeme geldiği olağanüstü hal koşullarına geri dönüyor.  Önceki dönemlerden farklı olarak bu sefer, ordunun faaliyetlerine ilişkin sert eleştiriler ana akım medyanın gündemini belirleyebiliyor. Bu eleştiriler ordu tarafından sert bir biçimde “yanıtlanmaya” çalışılsa da, yanıtların tatmin edici olmaktan uzak olduğu aşikâr.

AKP’nin Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ordu politikalarına teslim olduğunu, resmi politikanın kırmızı çizgilerini kabul ettiğini görmüştük. AKP, bugün de orducu tavrını sürdürüp, Taraf gazetesinin de manşetinde belirttiği gibi “Paşa’nın Başbakanı” olmaya devam etti. Böylece kendisine oy veren halkın taleplerini bir kez daha göz ardı etmiş oldu. Dergiyi yayıma hazırladığımız sırada Erdoğan’ın Doğu illerine yaptığı gezilerde bölge halkının Kürt sorunu konusunda tepkisini dile getirdiği gösteriler şu an Türkiye’deki militarist politikalara karşı neredeyse tek sivil ses.

AKP’nin, ordu politikalarına teslim olurken taviz verdiği tek konu Kürt sorunu değil. AKP yalnızca Kürt seçmenlerinin değil, başörtülü seçmenlerinin de taleplerine sırt çevirmiş durumda. Başörtülü kadınlar hâlâ üniversitelere giremiyorlar. Bu sorun çeşitli ortamlarda tartışılırken de, özgürlükçü bir çerçeve içinde, kadınların ifade özgürlüğü bağlamında ele alınmaktansa, laiklik/şeriat, Kemalist/dinci, ilerici/gerici ikilikleri içine sıkıştırılıyor. Bu noktada en ilerici adımlar ise yine üniversite ortamlarında, muhalif hareketlerin başörtülü kadınlarla dayanışma çabaları içinden çıkacak gibi görünüyor.

Biz de bu sayımızda başörtüsü konusuna, çeviri makaleler ve bir söyleşiden oluşan dosyamızla değinmeye çalıştık. Joan Scott ve Afsaneh Najmabadi’nin makaleleri bu anlamda okura başörtüsü meselesine ana akımdan farklı olarak feminist bir bakış açısı getiriyorlar ve başörtüsünü özgürlükçü bir perspektiften ele alıyorlar. Fatma Benli ve Ayla Kerimoğlu ile yaptığımız röportaj ise Türkiyeli başörtülü kadınların deneyimlerine ışık tutuyor.

Başörtüsü ana akım siyasi tartışmalarda yer alabilen bir kadın sorunu iken, daha çok üçüncü sayfa haberleri kategorisinde karşılaştığımız, kadın hareketinin gündemine de dönemsel olarak girebilen bir diğer sorun da fuhuş yapan kadınların yaşadığı mağduriyetler. Bu sayımızda İngiltere’de seks işçisi kadınların feminist hareketle ilişkisi ve eylemlerini konu alan bir makale ve Ayşe Tükrükçü ile yaptığımız söyleşiyle bu konuya değinmeye çalıştık. Selma James’in “Tanrı’nın Evindeki Orospular” başlıklı yazısı, 80’lerde Londra’da seks işçisi kadınların bir kiliseyi işgal etmelerini, yaklaşık on gün süren bu eylemin basında ve kadın hareketinde ne tür yansımaları olduğunu anlatıyor.  Ayrıca Selma James, fuhuş ve cinsellik üzerine de çeşitli tartışmalar yürütüyor, feminist bakış açısıyla bu terimleri/eylemleri yeniden yorumluyor. Türkiye’de genelev çalışanı kadınların mağduriyetlerini 2007 genel seçimlerinde yürüttüğü kampanya ile gündeme getiren Ayşe Tükrükçü, yaptığımız söyleşide kişisel deneyimi üzerinden Türkiye’de, genelev çalışanı kadınların yaşam koşullarının köle statüsünden farksız olduğunu söylüyor ve devletin bu kölelik sisteminin koruyuculuğunu ve devamını sağlamadaki rolüne özellikle vurgu yapıyor.

Dergimizde ayrıca Jale Parla’nın “Kadın Destanı Olur mu?” adlı makalesi ve Karin Karakaşlı’nın “Adaletle Maceralar” adlı denemesine yer veriyoruz. Melis Oğuz ve Neslihan Atatimur’un “Kent ve Kadın” başlıklı yazısı ise yerel seçimlerin yaklaştığı bu aylarda bizi kentlere bir de kadın gözünden bakmaya çağırıyor.

Leave a Reply