Skip to main content
Sayı 19 | Şubat 2013

Pınar’ın Davası: Onlar Kötülükte, Biz Mücadelede Israrlı

Kötülükte böyle ısrar, kinde böyle sebat görülmedi. Mantığın iflas ettiği yerdeyim. Birlikte çalışmaya, üretmeye, yaratmaya, sevmeye ve gülmeye alışkın olduğumuz arkadaşımız sosyolog-yazar Pınar Selek’i on beş yıldır zorla katil ilan etmeye çalışıyorlar. Hem de ne gayret… Bu genç kadını yok etmek için adeta her yol mübah. Ve her şey hep gözümüzün önünde, bu bitmek bilmez şimdiki zamanda yaşanıp duruyor.

O kabusun en başını unutmadınız, değil mi? Genç bir sosyoloğun 90’ların ortasındaki o kirli siyasi ortamda inadına Kürt hareketini ilk elden araştırmayı istemesiyle başlamıştı hikâye. Pınar Selek görüştüğü kişilerin isimlerini vermedi diye gözaltında günlerce Filistin askısı ve elektrikle işkenceye tabi tutulurken çalışması da bir daha bulunmamak üzere ‘kaybedilmişti’. Derken Pınar cezaevindeyken ve o zamana kadar gözaltındaki sorgusu dahil kendisine bir kez bile Mısır Çarşısı patlamasıyla ilgili tek bir soru bile yöneltilmemişken, bir akşam ekranlardan ‘Mısır Çarşısı bombacısı’ ilan edilişini izlemişti.

O gün bugün gaz kaçağından yaşanmış patlamanın bombadan, bombanın da Pınar’dan kaynaklı olduğunu tezgahlamak üzere tenezzül edilmeyen ve rezalet halinde ifşa olmayan oyun kalmadı. İmzasız sahte emniyet raporları, bomba uzman ekiplerinin ‘gaz kaçağı’ raporlarıyla çürütüldü. İşkence altında bombayı Pınar’la birlikte oraya koyduğu yönünde yalan itirafa zorlanan Abdülmecit Öztürk, çıktığı ilk duruşmada Pınar Selek’i tanımadığını beyan etti. Dönemin İçişleri’nin hukukdışı müdahaleleri, karartılan deliller sapır sapır döküldü ve Pınar Selek bir değil, üç kez beraat etti.

Ama müdanasızlık bir kez devreye girdi mi, ortada aşılamayacak ar sınırı kalmaz. Yüz kızarmaz, vicdan duyulmaz. Belli ki öyle… Yoksa incelikli bir heyet operasyonu ile bir yerel mahkeme kendi kesin beraat hükmünden nasıl olur da arada tek bir ilave delil, tek bir yeni yargılama olmaksızın ağırlaştırılmış müebbet hapis kararına çark eder? Üç beraat nasıl olur da bir müebbete eşleşir?

Hepsi oldu. Hepsi ve daha fazlası. Aklın mantığın alamayacağı, yüreğin kaldıramayacağı her şey. Mısır Çarşısı patlaması ile ilgili Abdülmecit Öztürk’ün beraati temyiz edilmediği için kesinleşirken sadece Pınar Selek bu davadan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı.

Derken mahkeme günü besbelli önceden hazırlanmış 46 sayfalık kararı ile bir saat içinde avukatların ve mahkemeyi izlemeye gelen yurtiçi ve yurtdışından destekçilerin, gözlemcilerin, biz olay tanıklarının karşısına çıkan mahkeme heyeti, şimdi de 407 sayfalık gerekçeli kararını açıkladı. Sanırsın tez yazmışlar. Oysa yaptıkları on beş yıl içinde tek tek çürütülmüş ne kadar yalan varsa, onları peşpeşe sıralamaktan ibaret. Bu ihtiyacın arkasındaki mesajı yine en iyi Pınar değerlendiriyor o berrak zekasıyla: “Uluslararası kamuoyundan gelecek baskılara ve Türkiye kamuoyuna karşı yalanlarla ellerini güçlendirmek istiyorlar. Ne kadar çok yalan söylersek o kadar normalleşir düşüncesindeler. Korkunç ve saçma bir durum.”

Pınar’a olanı bir kendi bir de ailesi bilir. Ama biz de biliriz ki Pınar’a olan Pınar’la sınırlı değil. Onu sözünün erişim kuvveti, varlığının işbirliği örgütleyiciliği olan muhalifler için ibreti alem olsun diye seçtiler. Faili meçhullerin katillerinin sokaklarda kol gezdiği, onları tetikçi kılanların siyasi kariyer basamaklarını hızla tırmandığı, hükümetin sus pus ‘bağımsız yargı’yı seyre daldığı bir ortam, geride temiz, güvenilir tek bir değer bırakmaz. Pınar’ın deyimiyle korkunç ve saçma olan tam da budur.

Pınar Selek 90’ların o andıçlı, darbe gölgeli ortamında bile mahkûm edilememişti; o zaman yapılamayan şimdi gerçek oldu. Ve bu hukuk cinayetine, kişilik katline karşı gerek yurtdışında gerek Türkiye’de öyle büyük bir infial, Pınar’ın çevresinde öyle sıcak bir dayanışma çemberi var ki, daha da delirerek sarılıyorlar kötülüklerine.

Sormak gerek;  28 Şubat’ın mağduru hükümet için ‘haksızlıklar hiyerarşisi’ diye bir şey mi var? Sonuçta o dönem sadece Müslüman kesim değil Kürt sorununda elini taşın altına sokanlar da hedef gösterilmişti. İki deneyimli gazeteci Mehmet Ali Birand ve Cengiz Çandar o dönemin skandal ‘andıç’ ile akla gelen iki kilit isimdi. Yıllar geçti, belli ki birilerine reva görülen o bedeller ödenmekle bitmedi.

Oysa en çok Pınar alacaklı. Adaletten ve ömründen çalınmaya yeltenen senelerden alacaklı. Biz de öyle… İnancımızdan, umdumuzdan, sevincimizden çalmaya yeltendiler. Direnmek büyük güç istedi hep. Sevgiye sığındık, birbirimize sarıldık ve dayandık. Başka türlü aklımızı kaçırırdık. Bu düsturla da mücadeleye devamediyoruz. Dosya Yargıtay’a gidene kadar her yerde, her mecrada Pınar Selek’i, bu hukuk cinayetini, ardındaki siyasi operasyonu ve dahası Pınar’ın kitaplarını, çalışmalarını anlatmak boynumuzun borcu. Onu ülkesine, sevdiklerine hasret bırakmak isteyenlere inat, her ortamda bağımızı kurup sesi, nefesi, sözü, duruşu ile burada olmasına çabalıyoruz. Çünkü ona ve onun da dahil olduğu bir ülkeye ihtiyacımız var.

Üstelik ne mutlu ki, bulunduğu yerlerde de o ihtiyacı hissedenler, adalet mücadelesinde onunla sımsıkı kenetlenenler var. Strasbourg Üniversitesi mahkeme günü dersleri keserken de rektörün şahsında akademisyenlerine sonuna kadar sahip çıkarken de bu dayanışmanın en muhteşem örneklerindne birini sergiledi. Burada da başta Pınar’ın yetiştiği Mimar Sinan Üniversitesi’nin genç sosyolog adayları olmak üzere her alandan sayısız insan bu zulmün sona erdirilmesi için katkısını sunuyor.

Pınar bu son gerekçeli karar üzerine “Beni kurban olarak seçmişler, boğazlamaya çalışıyorlar. Aftan bile yararlanamaz diyorlar. O kadar büyük nefret var ki gerçekten işlerini güçlerini bırakmışlar bir kurban arıyorlar, canlı canlı beni mezara gömmek istiyorlar” dedi. Bu boğazlama girişimlerinin en yakın tanıklarından, on beş yıldır davaya bakan Mahkeme Başkanı Vedat Yılmaz Abdurahmanoğlu müebbet kararına şerh koyarak, Pınar’ın beraatinde ısrar etmişti.

Belli ki bu gidişe son vermek büyük irade gerektiriyor. Pınar Selek de zaten tam bu irade için yapıyor çağrısını: “Tüm yetkililere sesleniyorum; artık bu siyasi cinayete bir son versinler.”

Bu siyasi cinayete bir son verin. Pınar Selek’e borçlu olduğunuz adaleti verin. Ancak onun özgürce yaratabildiği ve yaşayabildiği bir Türkiye bizim de ülkemiz olur. Kötülere geçit vermeyin artık. Biraz da bizim sevgimizden nasiplenin. İyi gelir.

Leave a Reply